Çalışanlardan her ay zorunlu kesilecek! Tamamlayıcı emeklilik sisteminin detayları nelerdir?

Merhaba kıymetli okuyucularım,

Geçtiğimiz yıl Halk TV ekranlarında açıkça dile getirmiştim. Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi adım adım özelleştiriliyor ve bu yolun adımı Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES). O gün söylediklerim bugünlerde ise Resmî Gazete ’de yayımlanan Orta Vadeli Program (OVP) ile teyit edildi. Aradan bir yıl geçti, hükümet aynı hedefi yeniden gündeme getirdi.

OVP’nin satır aralarına dikkatle bakanlar şunu fark etmiştir: Belgede sosyal güvenlik sisteminin “mali sürdürülebilirliği” öncelikli hedef olarak tanımlanıyor. Bu ifade kulağa teknik, hatta masum bir kavram gibi geliyor olabilir. Oysa işin özünde “mali sürdürülebilirlik” demek, emeklilik sisteminde devletin yükünü azaltmak, yani daha çok prim almak ve daha az aylık ödemek demektir. Nasıl ki kamu maliyesinde “kemer sıkma” denildiğinde halkın sırtına yeni yükler bindirilirse, sosyal güvenlikte de aynı mantık işlemektedir.

TES: Dün söyledik, bugün Resmî Gazete’de

Resmî Gazete’de yayımlanan OVP’de açıkça şu ifadeye yer verildi: “Otomatik Katılım Sistemi’nin işveren katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır.” Bu, iktidarın uzun süredir hazırlığını yaptığı adımın artık takvimlendirdiğini gösteriyor. 2025-2027 OVP’de “2025’in son çeyreği” hedef gösterilmişti; yeni OVP’de ise tarih “2026’nın ikinci çeyreği”ne çekilmiş durumda. Yani süreç sadece ötelenmiş, ama aynı niyet aynen korunmuş.

“Yeni model” değil, yıllardır ısıtılan bir plan

TES’in birdenbire ortaya çıkmış bir fikir olmadığını altını çizerek vurgulamak gerekiyor. Bu modelin izini sürdüğümüzde karşımıza şunlar çıkıyor:

2011’de açıklanan “Hedef 2023” programında, tamamlayıcı emeklilik sistemine dair taahhütler vardı.

10. Kalkınma Planı’nda (2014-2018) “tamamlayıcı emeklilik” hedefi ile birlikte, “bireysel hesaba dayalı kıdem tazminatı sistemi” kurulacağı yazıyordu.

11. Kalkınma Planı’nda (2019-2023) bireysel emeklilik ile kıdem tazminatı fonunun bütünleştirilmesi öngörülmüştü.

12. Kalkınma Planı (2024-2028) ise işveren katkısını da içerecek bir ikinci basamak emeklilik sistemini öngördü.

Yani tablo çok açık. Bu proje yıllardır rafta bekliyor, şimdi ise “müjde” süsü verilerek yeniden masaya sürülüyor.

Gözler kıdem tazminatında

Bugün çalışanlardan otomatik katılım yoluyla maaşlarının yüzde 3’ü kesiliyor. Devlet de bunun üzerine yüzde 30 oranında katkı sağlıyor. Ancak TES devreye girdiğinde işveren katkısından da söz ediliyor. Peki işverenler buna ne diyor? Net biçimde, yeni bir yükü kabul etmeyeceklerini dile getiriyorlar. Böyle bir tabloda finansmanın kaynağı nereden bulunacak? İşaretler tek bir yere çıkıyor: kıdem tazminatı.

Kıdem tazminatı, işçinin sadece birikmiş alacağı değil, aynı zamanda iş güvencesinin en güçlü dayanağıdır. İşverenin keyfi işten çıkarmalarına karşı bir teminattır. Ayrıca emekli olduğunda işçiye nefes aldıracak toplu bir güvencedir. Bu hakkı, özel fonlara devrederek emeklilik sistemini “ikinci basamak” adı altında özelleştirmek, işçiyi gelecekte belirsiz getirilerle yetinmeye zorlamak demektir.

“İkinci maaş” gerçeği

Artık emekli maaşlarının gerçek bir karşılığı kalmadığı ortada. Bugün en düşük emekli aylığı 16.881 TL seviyesinde. Yani asgari ücretin bile altında. Toplum, giderek düşük emekli maaşlarına alıştırılıyor. Şimdi ise mevcut maaşların düşüklüğü görmezden gelinerek, “ikinci emekli maaşı” adı altında yeni bir vaat sunuluyor.

Oysa yapılması gereken çok açıktır: SGK’dan bağlanan emekli aylıkları, insan onuruna yaraşır bir düzeye çıkarılmalıdır. Asgari ücretin dahi altında kalan maaşların üzerine “ikinci emeklilik” gibi başlıklarla pansuman yapılmaya çalışmak, sorunu çözmez. Eğer birinci maaş insanca yaşamı sağlayacak seviyede olursa, ikinci bir maaşa zaten ihtiyaç duyulmaz.

TES’in en büyük kazananı işçiler olmayacak

Fonların işletilmesinden en çok kazancı bankalar ve özel sigorta şirketleri sağlayacak.

Devlet ise bu fonları kendi borçlanma ihtiyacını karşılamak için kullanacak.

İşçiye düşen ise, riskli piyasalara emanet edilmiş birikimlerinin akıbetini belirsizlik içinde beklemek olacak.

Türkiye kritik bir eşikte. Ya sosyal güvenlik sistemimizi bir şirket mantığına teslim edip emekliliği özelleştireceğiz ya da bu ülkenin emekçilerini güvence altına alan kamusal yapıyı güçlendireceğiz.

Benim cevabım nettir: Emeklilik bir lütuf değil, anayasal bir haktır. Kıdem tazminatı işçinin alın teridir ve hiçbir şekilde özel fonların sermaye ihtiyacını karşılamak için kullanılamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir